İNSAN HAKLARINDAN KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ VE HAKSIZ TUTUKLAMA
Tarih: 21.07.2011 | Okunma Sayısı: 4415
 
 Av. Fatih ASLAN
 
 
 
 
 ÇANKIRI BAROSU İNSAN HAKLARI KOMİSYONU BAŞKANI
Av. Fatih ASLAN' ın İnsan Haklarından Kişi Özgürlüğü ve Haksız Tutuklamaya İlişkin Basın Açıklaması

       Tutuklama haberlerinin yoğun olarak anıldığı bir süreçten geçerken, yapılan yanlış varsayımlar ve yorumlar nedeniyle tutuklanan kişilerin suçlu oldukları, salıverilen kişilerin ise suçsuz oldukları izleniminin kamuoyunda oluştuğu konusunda kimsenin bir itirazının olmayacağı düşüncesindeyim.

       Yaşadığımız ülke şartları, uygulayıcılar ve iletişim araçlarının da etkisiyle aslında amacı ceza muhakemesinin gecikmeksizin yapılabilmesini, uyuşmazlığın konusunu oluşturan somut olaya uygun bir karar verilebilmesini ve verilen bu kararın uygulanabilmesini sağlamaya yönelik bir koruma tedbiri olan tutuklamanın, suç isnadı altında olan kişi açısından erken varılan bir karar gibi algılandığı ortadadır.

        Yaşam ve anlayış kültürümüz gereği, tarih boyunca hep ezilen, mağdur tarafında olmayı kendimize görev edinmiş bulunmaktayız. Eğer bir kişiye yapılan veya yapıldığı iddia edilen bir haksızlık varsa haksızlık yaptığı iddia edilen kişiye karşı hemen yargısız infaza varan girişimlerde bulunuruz. Yargısız infaz derecesine varmasa da en iyi yaklaşımımız onunla iletişim kurmamak, ona yardımcı olmamak ve yasa ona bir takım haklar vermiş olsa da zaten o isnat edilen eylemi yaptığı için suçludur ki ceza alacaktır ve suçlunun hiçbir hakkı yoktur anlayışı ile hareket etmektir.

        Olayların bize yansıyış şekli ve olay ile ilk tanışma anımızda bakış açımız hep iddia edildiği şekilde bir olayın varlığıdır. Oysa ki bir an durup “acaba bu işi yapan hakikaten bu kişi midir? bu kişi bunu yapmamış olabilir mi” diye düşünsek ve bu ihtimale de hazırlıklı olsak, zaten gerçekleşen olayda mağdur olan kişiden başka bir kişi olan isnat altında olan kişiyi de mağdur etmemek anlamında hareket etmiş olur muyuz? Unutmamalıyız ki; bir kimse suç işlemeyeceğine dair söz verebilirken, hiç kimse ama hiç kimse bir suç isnadı ile karşılaşmayacağına dair iddiada dahi bulunamaz. Zira suç isnadı kişinin elinde olmayan, sosyal ortamda bulunması nedeniyle yaşadığı günlük ilişkilerden dolayı karşılaşabileceği bir olgudur.

        İnsan, sırf insan olmasından dolayı doğuştan bir takım haklara sahiptir. İnsan Hakları adı altında toplanan bu haklar, insanların toplumsal varlık olmaları nedeniyle bulundukları toplumu ulaştırdıkları uygarlık seviyesindeki ortak değerlerin en önemlisi ve insanın insanca yaşamasını güvence altına alan evrensel değerlerdir. Bu hakkın bu kadar değerli ve önemli olması nedeniyle her zaman ve her yerde ihlal edilebilir olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Bu hakların en öne çıkanı ve kişi açısından nefes kadar önemlisi de özgürlük hakkıdır.

        Ceza yargılamasının sağlıklı şekilde gerçekleşmesine hizmet eden koruma tedbirleri de nitelikleri gereği kişinin özgürlüklerine müdahale eden uygulamalardır. Tutuklama ise anılan bu koruma tedbirlerinin özgürlüğü en fazla kısıtlayanı ve dolayısıyla insan haklarını ihlal etmede en fazla risk taşıyanıdır ve bu nedenle ancak ve ancak zorunlu hallerde başvurulması gerekenidir.

Henüz uyuşmazlığın esası incelenip çözülmeden başvurulduğu ve dolayısıyla suçluluğu henüz belli olmamış kişilerin hak ve özgürlüklerini sınırladığı için bu tedbirlerin, muhakeme yönünden doğuracağından korkulan zararın ağırlığı ve bunun gerçekleşmesi ihtimalinin yoğunluğu ile orantılı olması gereklidir.

Uygulamada matbu gerekçelerle uygulanan ve belli suçların isnadında başvurulması zorunlu bir yolmuş gibi gözüken tutuklama, aslında uluslar arası sözleşmeler, anayasamız ve yasalar ile istisnai olarak ancak ve ancak zorunlu hallerde başvurulacak bir yol olarak öngörülmüştür. Bu nedenle yasanın aradığı ZORUNLU HAL istisnai halleri dışında başvurulan tutuklama tedbirinin HAKSIZ TUTUKLAMA olarak tabir edilmesine itiraz edecek kişinin olmadığını düşünüyorum. Kimsenin mahkemenin karar mekanizması olduğundan, adalete uygun karar vereceğinden, adaleti yerine getireceğinden şüphesi yoktur. Adalet er geç yerini bulacaktır. Burada insanların özgürlüklerini kısıtlayarak bir takım şeylerin ortaya çıkmasını sağlamanın aslında üstün yetki ve zırhla donatılmış makamların araştırma ve gerçeği ortaya koyma görevlerini de askıya almakla eş anlama geldiği de ortadadır. Suçsuz birisinin tutuklanmasındansa tüm suçluların tutuksuz kalmasını yeğlemek insan onuruna en yakışanı olsa gerek. Zira alacağı cezadan daha uzun süre tutuklu kalan insanların işlemediği suçu kabul ederek tahliye oldukları, 83 yaşındaki eşini 17 yerinden bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle 17 ay cezaevinde tutuklu bulunan 85 yaşındaki Y. Y. nin, gerçek zanlının yakalanmasıyla tahliye edildiği, yani adaletin pardon dediği durumların gerçekleştiği bir ülkede yaşıyoruz.

PARDON demenin suçlu olanın tutuksuz yargılanmasından daha büyük zarara yol açacağından kimsenin şüphesi olmasa gerek. Zira aslında var olmayan bir nedenden ötürü özgürlüğü kısıtlanan birisinin sonradan gerçeğin ortaya çıkmasıyla salıverilmesi, gerçeği arayıp bulmakla görevli makamların işlevlerini tam anlamıyla yerine getirmediğinin göstergesidir. Esasında en büyük suçta masum insanların isnatlar nedeniyle özgürlüğünden edilmesidir. Bu suçun yaptırımı da hiçbir zaman HAKSIZ OLARAK TUTUKLANDIĞI ANLAŞILAN KİŞİNİN LEHİNE YİNE YARGILAMA SONUCUNDA GECİKMELİ OLARAK ödenen TAZMİNAT olamaz ve olmamalıdır. Kimsenin özgürlüğü parayla değişilemez.

Kasten haksız ve keyfi tutuklama yapan ve bu kararın alınmasına sebebiyet verenlerin, sadece TAZMİNATA mahkum edilmesi değil, en azından hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen ya da beraat kararı verilenler için sicil ilerlemesinin durdurulmasına, görevi kötüye kullanma suçundan da mahkum edilmesine ve meslekten men edilmesine kadar gidilmesi herhalde tutuklamanın zorunlu şartlarını düşündürmeye yeterli olabilecektir. İsnat edilen olaya karışan bütün kişilerin hiç ayırt edilmeksizin, sırf isnat edilen suçun ceza mevzuatında bulunduğu kapsam gereği tutuklanmasını ve yargılamanın sonucunda bütün sanıkların beraat etmesini açıklamanın, her tutuklama ve tutukluluğun devamına karşı müvekkilinin salıverilmesine karar verilmesini sağlamaya çalışan müdafiinin tutuklamanın şartlarının oluşmadığını anlatmasına olan “eee avukat bey bu da mı suçsuz yani” tepkisini açıklamaktan daha trajikomik olduğu ortadadır.

Unutmayalım ki; biz hiçbir kişiye ne yaşama hakkı, ne de özgürlük hakkı vermekteyiz. Herkesin doğuştan sahip olduğu bu hakkı, kısıtlamanın bütün insanlığın özgürlüğüne müdahale olduğundan da kimsenin şüphesi olmasın. Zira yinelenen uygulamaların kabul görüp, esas alındığı bir toplumda hukuka karşı güvenilirliğin azalacağı ve özgürce hareketin kısıtlanacağı gün gibi ortadadır. Güvensiz bir toplumunda kalabalıktan öteye bir nitelik taşıması mümkün değildir. Hak arayanlara yardımcı olmak amacında olan biz Avukatların Kalabalık içindeki yalnızlığını, haklara saygı duyan ve haklarını arayan insanlarla paylaşmak ve toplum olmak dileğiyle…

                             

                                                               Av. Fatih ASLAN

 
21.11.2024
AV. MUSTAFA DENİZ
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.